Gine-Bissau, Portekiz sömürge dönemine kadar uzanan zengin bir tarihe sahip bir ülkedir. Çok sayıda etnik grup tarafından yerleşim yeri olarak kullanılan bölge, sömürgeleştirme hareketleri sonucu Portekiz’in hakimiyeti altına girdi. 1973 yılında Amilcar Cabral liderliğindeki Bağımsızlık Hareketi, bağımsızlık savaşı başlattı ve 1974 yılında Portekiz devlet başkanının devrilmesiyle Gine-Bissau bağımsız bir ülke oldu.
Bağımsızlık sonrası Gine-Bissau’da birçok siyasi dönem yaşandı. 1998’de Sierra Leone İç Savaşı’na müdahale etti ve askeri güçlerini bu savaşta kullanarak bölgede önemli bir rol oynadı. Nino Vieira’nın iktidara gelmesiyle diktatörlük dönemi başladı. Ancak 2008 yılında gerçekleşen darbe ve 2009’daki Bissau Katliamı’yla birlikte ülkede istikrarsızlık arttı.
- Bu siyasi çalkantılar ve istikrarsızlık, Gine-Bissau’nun ekonomisine de olumsuz etki yaptı. Nüfusun %80’i tarım sektöründe çalışıyor ve ülkede yoksulluk seviyesi oldukça yüksek.
- Gine-Bissau ekonomisi afyon üretimi ve ticaretiyle de bilinir. Ancak bu kaçakçılık faaliyetleri ülkede ciddi yolsuzluk sorunlarına neden oldu.
Günümüzde Gine-Bissau, Afrika’nın en az gelişmiş ülkelerinden biri olarak kabul edilir. Ancak ülke, uluslararası toplum tarafından destek görüyor ve istikrarlı bir gelecek için adımlar atmaya çalışıyor.
Portekiz Sömürge Dönemi
Gine-Bissau tarihinin en önemli dönemlerinden biri Portekiz sömürge dönemidir. Portekiz, öncelikle altın ve köle ticareti için Gine sahillerine girmiştir. Ardından diğer sömürgeci Avrupa güçleri gibi ülkenin yerel kaynaklarını ele geçirmeye başlamıştır. Sömürge dönemi 1446’da başlamış ve 1973’te sona ermiştir.
Portekizliler, Gine-Bissau’da tarım, balıkçılık ve ticaret faaliyetlerini yoğunlaştırmışlardır. Ayrıca, bölgeye Portekiz dili, kültürü, gelenek ve göreneklerini de getirmişlerdir. Bununla birlikte, sömürgeciliğin olumsuz etkileri de yaşanmıştır. Toplumun ezilmesi, yerel halkın sömürülmesi ve hak ihlalleri gibi pek çok sorun yaşanmıştır.
Portekiz, Gine-Bissau’daki sömürge yönetimini özellikle 19. yüzyıldan itibaren daha sıkı bir hale getirerek, topraklarını genişletmiştir. 1963 yılına kadar Gine-Bissau’da Portekiz’e karşı silahlı bir isyan hareketi gelişmemiştir. Ancak 1963’te ülkede bağımsızlık hareketi başlamıştır ve Amilcar Cabral önderliğindeki Afrika Ulusal Kurtuluş Cephesi (PAIGC) Portekiz sömürgeciliğine karşı savaşmıştır. Bu savaş 1973’te Gine-Bissau’nun bağımsızlığı ile sonuçlanmıştır.
Bağımsızlık Mücadelesi
Gine-Bissau, 1471 yılında Portekizlilerin kolonizasyonu altına girdi. Yaklaşık dört yüzyıl boyunca, Gine-Bissau halkı köleleştirilip sömürüldü. Ancak 1900’lü yılların başında, bağımsızlık hareketleri hız kazandı. Bu dönemde mücadelenin öncülerinden biri, Amilcar Cabral’dı. Cabral, Gine-Bissau halkını mücadeleye örgütledi ve uluslararası toplumun dikkatini Gine-Bissau’ya çekti. 1973’te, bağımsızlık mücadelesi başarılı oldu ve Gine-Bissau bağımsızlığını ilan etti. Ancak Cabral, bağımsızlık mücadelesi sırasında suikasta kurban gitti. Cabral’ın ölümü, Gine-Bissau halkında büyük bir üzüntü yarattı ve mücadeleye devam etmek için daha da motive etti.
Bu bağımsızlık mücadelesi, hem Gine-Bissau tarihinde hem de Afrika kıtasının bağımsızlık mücadeleleri tarihinde önemli bir yere sahiptir. Bağımsızlık mücadelesi döneminde, halkın güçlenmesi ve mücadelenin örgütlenmesi, Afrika kıtasında birçok ülkenin bağımsızlık mücadelesinin de ilham kaynağı oldu.
Sierra Leone İç Savaşına Etkisi
Sierra Leone İç Savaşı, komşu ülke Gine-Bissau’ya da etki etti. Gine-Bissau, Sierra Leone’da savaşın hız kazandığı dönemde ülkeye doğru akan mültecilerin yanı sıra, sınırına yakın bölgelerden, savaş yüzünden kaçan Silahlı İslami Grup (AGIP) isyancılarına da ev sahipliği yaptı. Bu durum, ülkedeki siyasi istikrarı bozdu ve Gine-Bissau hükümeti, AGIP isyancılarına karşı askeri müdahalede bulundu. Ancak, bu müdahale, daha büyük bir siyasi çıkmaz yarattı ve birçok insanın ölümüne, yaralanmasına ve tutuklanmasına neden oldu. Özetle, Sierra Leone İç Savaşı, Gine-Bissau’nun siyasi, sosyal ve ekonomik istikrarına büyük ölçüde zarar verdi.
Diktatörlük Dönemi
Gine-Bissau’da 1980’lerde iktidara gelen Nino Vieira, iktidarı boyunca baskıcı ve despot bir hükümet yönetimi uyguladı. Oppositionellere ve gazetecilere karşı sert önlemler aldı ve insan hakları ihlalleri arttı.
Vieira, hükümeti boyunca orduyu kontrolü altında tuttu ve tüm kamu işletmelerini devlet denetiminin altına aldı. Ayrıca uyuşturucu kaçakçılığı ve diğer yasa dışı faaliyetlerde de bulundu.
1994 yılında Vieira, ülkedeki ekonomik sorunlar nedeniyle halkın öfkesine maruz kaldı ve iktidardan uzaklaştırıldı. Ancak 2005 yılına kadar süren hükümet karşıtı ayaklanma dalgaları ve darbe girişimlerinin ardından, Vieira iktidara geri döndü.
Bu dönemde insan hakları ihlalleri artarken, ekonomik sorunlar ve yoksulluk da giderek büyüdü. Nino Vieira’nın 2009’da öldürülmesinden sonra ise ülkede siyasi istikrarsızlık arttı.
Gine-Bissau’da yaşanan bu diktatörlük dönemi ülkenin demokratik gelişimine büyük bir darbe vurdu ve hala toplum üzerindeki etkileri görülmektedir.
2008 Darbesi
Gine-Bissau’da 2008 yılında yaşanan darbe ve iç savaşın nedenleri hala tartışmalıdır. Bazıları, askeri liderlerin ülkede artan uyuşturucu kaçakçılığına karşı mücadele amacıyla güçlerini ele geçirdiklerini öne sürmektedir. Ancak diğerleri, darbenin arkasında yatan nedenlerin siyasi istikrarsızlık, yolsuzluk, ekonomik kriz ve hükümetin yetersizlikleri olduğunu savunuyor.
Darbenin ardından ülkede iç savaş patlak verdi ve onlarca kişi hayatını kaybetti. Bu savaş, ülkede zaten var olan siyasi ve sosyal krizi derinleştirdi ve Gine-Bissau’nun istikrarına zarar verdi.
Uluslararası toplum, Batı Afrika Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) liderliğinde, durumu çözmek için müdahale etti. Sonunda, barışçıl çözüm ve seçimler yoluyla ülkenin istikrarı yeniden sağlandı.
Bissau Katliamı
Gine-Bissau’da 2009’da yaşanan siyasi kriz ve Bissau katliamı olayı, ülkede yaşanan en kanlı olaylar arasında yer alıyor. Bu olayda ülkenin askeri lideri Nino Vieira, kendisine yöneltilen suikast girişiminden sonra öldürüldü. Bu durum ülkede siyasi bir kriz yarattı ve ülkenin karşı karşıya kaldığı sorunlar daha da derinleşti. Bissau katliamı sırasında kentte özellikle sivil halka yönelik yoğun silahlı saldırılar yaşandı. Bu olay sonrasında Gine-Bissau, siyasi istikrarsızlık ve hükümet karşıtı isyanlarla mücadele etmek zorunda kaldı.
Ülkede çoğu insan, Bissau katliamının siyasi ve sosyal yansımalarının halen devam ettiğine inanıyor. Hükümet bu olayı araştırmak için çabalıyor ve olayın sorumlularının adalete teslim edilmesini umut ediyor. Ancak, uzun yıllar boyunca Gine-Bissau’da siyasi istikrarsızlık ve çatışma devam ettiği için, Bissau katliamı davası hala sonuçlanmamıştır. Ülkenin en önemli sorunları arasında casa para kazandırmanın yollarını bulma ve güvenliği sağlama konuları yer alıyor.
Günümüzde Gine-Bissau
Gine-Bissau, zayıf ekonomisi nedeniyle dünyanın en yoksul ülkelerinden biridir ve çoğu insan için sağlık hizmetleri, eğitim ve altyapı eksiktir. Gine-Bissau’da yaşayanların çoğu, tarım ve balıkçılık gibi geleneksel faaliyetlerle geçimlerini sağlarlar. Ancak, fındık üretimi ülkenin GSYİH’sının %90’ını oluşturur.
Fakat, Gine-Bissau, uyuşturucu kaçakçılığına olan bağımlılığı nedeniyle siyasi istikrarsızlığı da içermektedir. Hükümet, askeri darbeler, suistimaller, yolsuzluk ve uyuşturucu kaçakçılığı nedeniyle çoğu zaman hareketsiz kalıyor.
Gine-Bissau, dünya genelinde en az tarım teknolojilerine sahip ülkelerden biridir. İşsizlik oranı kritik bir noktada + %25, özellikle gençler arasında %50. Bu nedenle, birçok genç, ülkeyi terk etmek için göç etmektedir.
Bunların yanı sıra, Gine-Bissau, HIV enfeksiyon oranının da yüksek olduğu ülkelerdendir. Sağlık hizmetleri zayıf olduğu için birçok kişi, hastanelerin kapatılması ve doktorların grevi gibi nedenlerden dolayı gereken tıbbi yardımı alamamaktadır.
Gine-Bissau’nun kalkınması için hem iç hem de dıştekiler çeşitli projeler geliştiriyor. Yine de, zayıf hükümet, yolsuzluk, siyasi istikrarsızlık ve güçlü uyuşturucu ticareti nedeniyle, ülkenin kalkınması için daha fazla adım atılması gerekiyor.